Kol saati hediye edeceğim...



2007 yılından beri blog yazıyorum. Özellikle 2010 yılında açtığım TAKUNYA LİBİDOCUSU isimli bloğum kırılması neredeyse imkânsız ziyaretçi rekoru kırmış durumda. AKP’nin filtre koymasına rağmen hâlâ blogspotlar içinde dünyanın bir numarası. Evet; yanlış duymadınız, dünyada 2014 yılı itibariyle 7 milyon (yedi milyon) ziyaretçiye ulaşan başka bir blogspot yok. 

Blogspotlar Google ürünü olduğundan bu rekor daha fazla anlam kazanıyor benim için.

Birçok kişinin bildiği bu kısa bilgilendirmeden sonra asıl konuya geliyorum.

Her vatandaşa açık olan Savcılığın bilgi işlem dairesinden öğrendiğime göre hakkımda tamı tamına 98 dava açılmış… 

Blog yazmaya başladığım 2007 yılından itibaren hesaplarsak her yıla 16 dava düşmüş oluyor. Bunların birçoğu devam ediyor, bir kısmı ise takipsizlik ile sonuçlandı. Bir tanesinde 4.5 ay hapis cezası kesildi. Kesinleşmiş para cezaları da var.

İşin bu faslını da geçelim ve konuyu neden gündeme getirdim onu anlatayım.

Şahsıma 100’üncü davayı açan muhtereme kol saati göndereceğim. 

Hem de çakma kol saati falan değil, şöyle kallavi olanlardan hediye edeceğim.

İçinde; ölümsüz liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün bir portresi olacak. Kayışına ise; dünyanın en çok okunan blog yazarı Cem Akkılıç’ın hediyesidir, baktıkça hatırlayın!.. diye not düşeceğim.  

Durduk yere neden böyle bir şey yapıyorsun hem saat yerine başka bir şey bulamadın mı diyenler olabilir.

Biliyorsunuz özellikle 2010 yılından sonra Yargı dincilerin eline geçtiğinden beri büyük haksızlıklar yaşadık. Ergenekon, Balyoz gibi uyduruk davalarla koskoca Türk Ordusu yok edilip, devşirildi…

Benim payıma da defalarca ev baskını, haksız yere bilgisayar ve telefonlarıma el koyma, geri vermeme, sahte Twitter mesajları gibi kanunsuzluklar düştü.

Hem tepki olarak hem de uğradığım kanunsuzlukları hatırlatmak için 100’üncü davayı açana kol saati hediye edeceğim.

NOT: Kol saatini kazanan kişi makarna, kömür gibi şeyler talep ederse kabul edilmeyecektir.

Cem Akkılıç
23 Aralık 2013 




Ali Emre Bukağılı çık karşıma televizyonda!..


Bu yazıyı yazıp yazmamayı çok düşündüm aslında. 

Korktuğumdan, çekindiğimden değil. 

Korkunun benim kitabımda yazmadığını bütün Türkiye biliyor çünkü.

Kendi kendini Mehdi ilan eden Adnan Oktar’ın reklamına hizmet etmiş olur muyum olmaz mıyım diye çok düşündüm, bütün kaygım buydu yazıya başlarken.

Ancak bazı gerçeklerinde bilinmesini istiyorum.

Biliyorum, Ali Emre Bukağılı daha bu yazıyı bitirmeden çıktısını alıp savcılığa koşturacak.
Çok küçük bir ihtimal ama, umarım cumhuriyet savcısı bu yazımı okuyup mantık silsilesi içinde yazdıklarıma bakarak, Adnan Oktar’ın adamı Ali Emre Bukağılı ile birlikte nasıl bir iftira düzeneği kurduklarını görür.

Çünkü ne hâkimler ne de savcılar bu zamana kadar hiç bir yazımı okumadılar. Okusalardı Cem Akkılıç’ın bloglarında hakaret olmadığını görürlerdi.

Gelelim konumuza…

Ali Emre Bukağılı yandaş TV kanallarını dolaşmaya başlamış ve sözüm ona İslam’ın savunuculuğunu yapıyor. Elbette herkes dinini savunabilir, bunda en ufak bir sıkıntı yok.

Ancakkkk…

Kendisine bir çağrı yapıyorum, Ali Emre Bukağılı çık karşıma televizyonda!..

Hemen şu notu düşmeliyim, benim Ali gibi TV’leri dolaşıp meşhur olmak gibi bir derdim yok. Yüzümü göstermektense, kalemimden dökülenleri okutmak yaşam felsefem oldu. 

İyi ama neden bu teklifi yapıyorum?..

Çünkü Ali Emre Bukağıllı’nın yalan konuştuğunu görüyorum. Bu yalanları kusarken son derece rahat tavırlar sergilemesi ifrit olmama sebep oluyor.


Ayrıca ben Başbakan’ın söylediği gibi; iftiralarını kanıtlasınlar, kanıtlayamazlarsa müfteridirler, şerefsizdirler demiyorum. 

Burada küçük bir hatırlatma yapayım.

2011 yılında Ali Emre Bukağılı 3 sayfaya yakın iğrenç küfürleri bir araya toplayıp, bu küfürleri Cem Akkılıç bloğunda yazmıştır diyerek savcıya şikâyetçi olmuştu. Hâkime söylemiştim; ‘’ bloglarımda küfür, hakaret yok, Google’dan geçmişe dönük tüm yazılarımın çıktısını talep ediniz, Adli Makamların talepleri karşısında Google bu isteği anında yerine getirir. Sonra üzerime atılan iftira ile Google’ın yolladıklarını yan yana getirdiğinizde nasıl bir iftiraya uğradığımı göreceksiniz’’ demiştim. Hâkim bu mantıklı talebimi yerine getirmedi, bastı cezayı… 

Ali Emre Bukağılı bununla da kalmayıp; ‘’sahte twitter mesejları’ montajlayarak şikâyetlerinde hız kesmedi. ‘’Cem Akkılıç yazdığı hakaretleri kabul etti’’ diyerek kurnazlık yapmaya kalkıştı...
Oysa benim kabul ettiğim şey; her tarafında ismimin yazdığı, bütün Türkiye’nin tanıdığı bloglarımdı. 

Bu yazıda işin hukuki derinliğine fazla girmeyeceğim. 4.5 ay ceza aldım ve Yargıtay’a yolladım cezayı. 

Ayrıca aldığım cezada bir tek bilirkişi raporu yok!..

Dönelim birlikte TV’ye çıkma teklifime!..

Ali Emre Bukağılı bana nasıl ulaşacağını bilir. Arasın organize edelim, istediği TV kanalına çıkalım. İsterse Mason diplomalı hocası Adnan’ın kanalı da olur. Tercihi ona bırakıyorum.

O üç sayfa dolusu ağıza alınmayacak küfürleri ben ne zaman yazmışım, bloğumun neresinde o hakaretler var programda göstersin!.. Bütün Türkiye görmüş olsun…

Son derece emin tavırlar sergileyen kahraman Ali’nin bu teklifimi geri çevirmeyeceğini umuyorum.

Haklı olduğuna inanan adam çıkar karşıma televizyonlarda.

Hakaretleri sildin, mildin derse; Google blogspot silinen her harfi bile 24 ay saklıyor derim. 

Hâkimlerden rica ederiz, Google’a resmi başvuru yaparlar, böylece gerçek ortaya çıkar.

Ama ben en çok Ali Emre’nin programda yüz ifadesini merak ediyorum.

Kendisinden bir ricada bulunacağım. Zaten yazdığım her yazıyı şikâyet ediyor. Hiç değilse bu yazıyı şikâyet etmesin ve çağrıma kulak versin. 

Kozlarımızı TV’de belgelerle gösterelim.

Haydi Ali Emre Bukağılı çık karşıma televizyonda!..

Söz; program çıkışı boğazda rakı-balık benden…


Cem Akkılıç
6 Ekim 2013


Dünya rekoru
En son savcılığa ifade vermeye gittiğimde savcının kaleminden öğrendim. Bu adamın tamı tamına sadece bir savcılıkta 160 şikâyet dilekçesi varmış. Düşünün tüm ülkede binlerce savcılık var. İnsanın aklına ister istemez şu geliyor; Adnan ve adamı Ali’nin hayatı savcılıklara muhalifleri şikâyet etmekle geçiyor.


Cesur köşe yazarı
Türkiye’de İktidardan korkmayan kaç köşe yazarı kaldı?.. Bir elin parmaklarını geçmez.
Milliyet’ten Mehveş Evin o azınlık köşe yazarlarından birisi.
Ali Emre Bukağılı vakasını çok güzel anlatmış. Yazısı linkte.



Bukağılı yandaş kanallara çıkıp, sazını almış eline döktürüyor. Tabi karşısında sadece yandaşlar var. Kendileri çalıp kendileri söylüyorlar. Al gülüm ver gülüm tadında muhabbet çeviriyorlar.


Türkiye’de her 10 yılda bir darbe olur



Birkaç gün önce sözde İslam’a hakaret ettiğim gerekçesiyle 4.5 ay hapis cezası aldım. Şimdi karar Yargıtay aşamasında…

Aldığım cezanın ayrıntılarına çok fazla girmeyeceğim. Fakat günümüzün İslamcı istilasının biz muhalifleri hangi yöntemlerle sindirmeye çalıştığını örneklemek için uğradığım haksızlığı, YURT GAZETESİ genel yayın yönetmeni Merdan Yanardağ’ın başına gelenlerle kıyaslayacağım.

Merdan Yanardağ silahlı terör örgütüne üye olmaktan 10 yıl hapis cezası aldı. Hâkimin elinde bilirkişi raporu yokmuş!.. Burası çok önemli… Ergenekon, Balyoz vs. gibi TSK’yı bitirip kafa-kola alma tezgâhlarında binlerce sahteciliği herkes görmüştü. Benim de aldığım cezada ''bilirkişi raporu'' yok. Yani Cem Akkılıç İslam’a hakaret etmiştir deniliyor ama elde hiçbir somut delil yok.

Adnan Oktar’ın adamı Ali Emre Bukağılı tarafından hakkımda savcılığa verilen ve benim kalemimden çıktığı söylenen 3 sayfa dolusu ağıza alınmayacak küfürlerin olduğu dilekçe sayesinde, hiçbir inceleme yapılmadan bir iftiraya uğrayıp 4.5 ay hapis cezası aldım. Kısacası mahkeme Bukağılı’nın iftirasını hiçbir şekilde incelemeden, Cem Akkılıç bu hakaretleri yazarak suç işlemiş dedi.

Duruşmada ısrarla; yazılarımı yazdığım blog sitemin incelenmesini talep etsem de hâkim dikkate almadı. Eğer dikkate alsaydı Ali Emre Bukağılı’nın iftira attığı ortaya çıkacaktı. Bukağılı Fazıl Say ve birçok ulusalcıyı İslam’a hakaret ediyorlar gerekçesiyle mahkemelere veren bir şahıs…

Bukağılı hakaretler için; kesin Cem Akkılıç yazmıştır diyor, mahkeme bilirkişi olmadan kabul ediyor...

Hayra alamet işler değil bunlar... Adalet içindeki bu yıkım süreci, orta çağı andırıyor!..

Gelelim Merdan Yanardağ’ın başına gelenler ile uğradığım haksızlığın tıpa tıp benzerlik tarafına…

Yanardağ ile benim ceza alış biçimim arasında hiçbir fark yok… İkisinde de BİLİRKİŞİ RAPORU yok. Yani elde DELİL yok!..

Bir mahkeme elinde delil olmadan ceza basabilir mi?..

Ayşenur Aslan Merdan Yanardağ’ın aldığı hapis cezası hakkında bir yazı yazmış…

Alıntı yapıyorum;

SEVGİLİ MERDAN

Üzgün değilim, hayır. Sadece çok ama çok öfkeliyim. Bir gazeteci, bir gazetenin genel yayın yönetmeni cezaevine konmak üzere “yakalanıyor”. Birkaç gazetenin dışında medyanın umurunda değil. Kendi adıma, senin adına, ama en çok da mesleğim adına öfkeye boğuluyorum.. Deliriyorum.

Kim bilir kaç kez sen de ben de “sarı öfke” haberi yapmışızdır. Bir taksi şoförünün başına bir şey geldiğinde, sarı sarı taksiler dizilir.. Yol kapatır.. Kornalara basıp öfkesini dile getirir.

Elbette böyle bir dayanışma beklemiyorum. Ama hiç değilse yorumsuz falan bir haber verip “görevlerini” yapsalar. Hiç değilse neden “içerde” olduğunu bilip anlatsalar.

İŞTE BÜYÜK SUÇLAR!

Bir hukuk adamı olarak eski başsavcı İlhan Cihaner, dosyanı titizlikle okuyup araştırmış ve yazmıştı. Bir kez alıntı yapmıştım. Yeniden yazayım. Belki bu kez okuyan olur da “Merdan sahiden bu yüzden mi 10 küsur yıl yatacak” diye sorar:

“Delillerin biri; Kerinçsiz’e atılan bir mesaj: “kemal abi allah razi olsun bu irki kirik tayyibin idamini vurguladin yüregine saglik merdan”!

Ama şöyle gereksiz (!) bir ayrıntı var: Telefon başkası adına kayıtlı! Üstelik bu durum mahkemede ispatlanmış. Ama mahkeme, mesaj atan “gerçek Merdan”ı dinleme zahmetine katlanmamış. Savcılık mı? Yanardağ’ın savunmasına rağmen tabii ki araştırmamış! (Bir diğer gereksiz ayrıntı Kerinçsiz, dava açılmadan önce bir kitabı nedeniyle, Yanardağ hakkında hakaret davası açmıştır.)

Diğer bir delil de; Kuvvayı Milliye Derneği’nde ele geçen bir CD’deki toplantı görüntüleri. Birisini Merdan’a benzetmişler. İfadeyi alan savcı “haklısın bu sen değilsin” demiş. Sorguya bile sevk etmemiş. Ama o da ne? Aynı savcı iddianameye bu görüntülerin Merdan Yanardağ’a ait olduğunu yazmış. Peki, tanık, bilirkişi incelemesi? Tabii ki yok! Yahu mahkemede izlenmesi talebi bile kabul edilmemiş! Sonra? Mütalaa da aynı boş iddiaya dayanmış!

Diğer deliller ise mesleği gereği ya da okul yıllarından tanıdığı bazı sanıklarla yaptığı telefon görüşmeleri. Hiçbirisinde hiçbir hukukçunun suç unsuru bulamayacağı konuşmalar bunlar. Merak eden açıp okusun! Veee sonuç: Silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan 10 yıl 6 ay hapis! On yıl altı ay!”

***

Merdan Yanardağ’ın başına gelenler ile benimki arasında hiçbir fark yok…

Sadece suçlar farklı, yöntem aynı…

Peki; insanlara cezalar yağdırmak bu kadar kolay mı, sizin hiç mi suçunuz yok?.. diye sorabilirsiniz…

Türklüğün ayıp sayıldığı, Atatürk’ün okullardan bile çıkartıldığı bir dönemde cumhuriyet yıkıcılarına itiraz etmek suçların en büyüğü değil mi?

Türkiye, memleket demokratikleşiyor, askeri vesayet kalkıyor gibi uyutmalarla karanlık bir noktaya getirildi…

Çocukken annem bize şunu söylerdi; ‘’Türkiye’de her 10 yılda bir darbe olur’’

Kadın haklıymış, bu seferki polis darbesi oldu…

Cem Akkılıç
15 Eylül 2013