Bir Tanrınız var ve sizi çok sevdiğini söylüyor...
O'nun sizi yarattığına inanıp, O'na ibadet ederseniz, öldüğünüzde size akıllara durgunluk veren bir cennet ile ödüllendirileceğinizi söylüyor... Memeleri yeni tomurcuklanmış bakire genç kızların olduğu tuhaf ve belaltı bir cennet... Bir sürü insanın kulağına hoş geliyor olsa da böyle bir "ödül", bazılarına mide bulandırıcı geliyor olmalı ki "inançsızlığı" seçti onlar...
Filozofun biri "seks fakirin avuntusudur" derken meğerse ne kadar haklıymış...
Sizi İslam'a davet eden Tanrı, Bakara 155 isimli korku ayetinde, önce sizi aç bırakacağını, çalışmalarınızın karşılığı olanı vermeyeceğini ve işi daha da ileri götürüp hemen sonra sevdiklerinizi öldüreceğini söylüyor... Bütün bunlara "sınav" diyor ve ses çıkartmayıp boyun bükenlere "müjde" diyor...
Müjde, yukarıda anlattığım cennet olmalı, ki zaten İslam'ın tek vaadi ölümden sonra cennet...
Bakara 155 tehdidine bakarsanız, bugün o ayette yazanların hepsinin gerçekleştiğini görebilirsiniz... Açlık, sefalet, bütün gün ırgat gibi çalışıp karşılığını alamadığı için fakir kalan milyonlarca köle insan ve ölümler...
Yaşarken olumlu hiç bir şeyin vaadi yer almıyor İslam'da... Tersine; ızdırap çekenlerin, aza kanaat edenlerin ve haksızlıklara susanların hep cennetle ödüllendirileceği anlatılıyor...
Dönüp dolaşıp yine ölümden sonra vaat edilen tomurcuk memeli bakirelere geliyoruz yani...
Kimilerinin gerçekten midesini bulandıran bu ödül faslını bırakıp, dünyaya dönelim... Çünkü şu an yaşıyoruz ve dünyadayız!..
Olup bitenlere şöyle bir bakın... İslam'ın egemen olduğu, yoğunlukla yaşandığı coğrafyalara baktığınızda yeraltı zenginliklerinin üstünde, sefalet derecesinde yaşayan "kandırılmış" halklar görmüyor muyuz?!.. Bu insanlar onca doğal zenginliğe rağmen neden yoksullar?..
İslam bunu sınav olarak açıklıyor... Aza kanaat etmeyi, bulduğuna "şükür etmeyi" öğütlüyor... Yoksa... Cehennem... Korkunç sıcaklıkta olan, bir insan fırını...
Modern hukukta ve felsefede şöyle bir tanım vardır: iddia edilen ya da anlatılan şeyde milyonda bir bile şüphe varsa, o şey gerçeklikten uzaktır... Kısacası şüphenin olduğu yerde gerçeklikten, o şeyin varoluşundan söz edilemez...
Tanrı gerçekten adaletli olsaydı, kendisine kulluk edip dini görevlerini yerine getirenler için de bu dünyayı eşit paylaştırmaz mıydı?.. Fakirliği ve sefaleti kutsayan bir din ve o dinin Tanrısı neden kendisine inanmayanları ya da başka başka dinlere inanıp, İslam'ı seçmeyerek "kâfir" denilen toplumları bu dünyada cezalandırmıyor?.. Eğer bu dünya bir "sınav" yeriyse ve bütün insanları Tanrı yarattıysa; Müslüman toplumların suçu nedir?..
CEM AKKILIÇ
22 Kasım 2017